21 Mar 2009

Kartallar Ve İnsanlar



Kartallar, kuş türleri içinde
en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan
kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için,
40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek
zorundadırlar. Kartalların yaşı 40′a vardığında
pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu
nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını
kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar
ve göğüsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır
ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır.
Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır.
Dolayısıyla kartal burada iki seçimden
birini yapmak zorundadır;
Ya ölümü seçecektir.
Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu
sürecini göğüsleyecektir.
Bu yeniden doğuş süreci, 150 gün kadar
sürecektir. Bu yönde karar verirse, kartal
bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya
duvarda, artık uçmasına gerek olmayan
bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri
bulduktan sonra kartal gagasını sert bir
şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda
kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını
bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni
gaga ile pençelerini yerinden söker
çıkartır. Yeni penceleri çıkınca kartal
bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya
başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine
20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam
bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş”
uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.
Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden
doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız.
Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı
veren eski alışkanlıklarımızdan ve
anılarımızdan kurtulmak zorundayız.
Ancak geçmişin gereksiz safrasından
kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden
doğuşumuzun getireceği olağanüstü
sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.
İnsanlar ile hayvanları ayıran en önemli
özelliklerden bir tanesi hayvanların
düşünmemekten kaynaklanan,
içgüdüsel olarak karar verebilmeleri
ve uygulayabilmeleridir. İnsanoğlu
düşündükçe karar vermekte zorluklar
yaşıyor ve kararsızlığı seçiyor.
Bazen kararlarımız acı da verse
her zaman “Yeniden Doğuş”u
müjdeleyebilir

2 Mar 2009

TİLKİ İLE YILAN


      Tilkiyle yılan arkadaş olur ve birlikte yolcu­luğa çıkarlar. 
     Bir ırmağın kenarına geldiklerin­de yılan tilkiye "Tilki kardeş! Ben yüzme bil­mem. Beni sırtına al da karşı kıyıya beraber geçelim!" der. Tilki, arkadaşının teklifini kabul eder. Yılan tilkinin beline sarılır, o da ırmağa girip yüzmeye başlar.
    Karşı kıyıya vardıkların­da yılan "Tilki kardeş! Ben seni sokacağım!" deyiverir. Neye uğradığını şaşıran tilki "Yılan kardeş! Biz seninle arkadaş değil miyiz? Bak, ben sana bunca iyilik ettim. Seni sırtıma al­masam ırmağı geçemezdin!" diye ne kadar dil dökmeye çalıştıysa da yılan hiç oralı olmaz ve "Bu benim huyum. Sokmak benim yapım­da var!" der. Bunun üzerine tilki bir an durur, sonra yılana "Peki yılan kardeş! Sok, ne yapa­lım? Bu benim kaderimmiş. Yalnız yüzüme bir defacık bak ki, ölmeden önce o güzel göz­lerini son bir defa göreyim!" Bu sözlere aldanan yılan, başını uzattığı an, tetikte duran tilki derhal atılıp başını kapıverir. Sonra da ölen yılanı ırmağın kenarında, kumların üzerine boylu boyunca uzatır ve kendi hilesine kurban giden arkadaşına şöyle der: "Yoook yılan kar­deş! Ben öyle eğri büğrü arkadaş istemem! Benimle arkadaş olacaksan, böyle dosdoğru olacaksın!"