26 Şub 2009

FARE KAPANI,...banane...


Evin minik faresi,
duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin
mutfakta bir paketi açmakla meşgul olduklarını gördü.
Kendi kendine: “İçinde ne var acaba?” diye düşündü. Ama gördükleri onu dehşete düşürmüştü. Paketin içinden bir fare kapanı çıktı.

“Evde bir fare kapanı var,.. evde bir fare kapanı var !”
diye bağırarak anne ve babasının yanına koştu. Minik farenin bu telaşını gören anne ve baba fare, doğruca mutfağı görebildikleri çatlağın bulunduğu yere koştular. Evet minik farenin söyledikleri doğruydu. Evin sahipleri fare kapanı kuruyorlardı.
“Bu haberi bahçedeki hayvanlara da duyurmamız lazım” dedi baba fare. “Hem belki bize yardım edebilirler ne dersiniz?”

Anne baba ve minik fare doğruca bahçeye diğer hayvanların yanına koştular. “Evde bir fare kapanı var… evde bir fare kapanı var!..” Tavuk umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını çevirdi ve gıdakladı: “Bu sizin sorununuz benim değil. Bana bir zararı olmaz.”

Tavuktan destek alamayan fare ailesi bu sefer telaşla koyunun yanına koştular.”Evde bir fare kapanı var!” diye haykırdılar bir kez daha. Koyun anlayışla karşıladı ama, “Çok üzgünüm ama sizin için dua etmekten başka bir şey gelmez elimden” dedi.

Fare ailesi bu kez ineğin bulunduğu ahıra koştu.
“Evde bir fare kapanı var!” İnek onları önce duymazdan geldi sonra döndü ve ” Sizin için üzgünüz ama beni hiç ilgilendirmiyor” dedi.

Yardım isteyebilecekleri başka kimse kalmamıştı. Umutsuz, başları önde, eve geri döndüler. Çiftçinin kurduğu fare kapanına birgün birer birer yakalanacaklarını biliyorlardı. Umutları yoktu. Yardım edecek kimse de. Evin içinde artık bir ölüm sessizliği vardı. Minik fare ve ailesi iki gündür açlık ve susuzluktan bitkin-hasta düşmüşlerdi. Birden bir gürültü duydular, gecenin sessizliğinde bölen ses fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı, fare yakalandı diye düşünerek yatağından fırlamış ve mutfağa koşmuştu. Karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğundan kısıldığını fark edemedi tam ışığı yakmak üzereyken, kapana yakalanan yılan kadını ayağından soktu.

Çiftçi, karısını apar topar doktora götürdü. Doktor, zehiri temizledi, yarayı sardı ve eve gidebileceklerini ama hastanın iyi beslenmesi ve dinlenmesi gerektiğini söyledi. Kadıncağınız ateşi vardı ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilirdi. Çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu, tavuğu kesti. Karısı tavuk suyuna çorbayı içtikten sonra biraz kendine gelir gibi oldu.

Kadının hastalığını duyan akrabaları-kolu-komşu ziyarete geldiler. Evde pek bir şey yoktu. Onlara ikram etmek için çiftçi bahçedeki koyununu kesti.

Kadının durumu gittikçe kötüye gidiyordu. Belli ki yılan çok zehirliydi. Birkaç gün sonra kadın öldü. Cenazeye çok insan gelmişti. Yemek yapılması gerekiyordu. Çiftçi, mezbahadan bir kasap çağırıp ineği kestirdi.
Fare ailesi ise tüm bu olan biteni duvardaki delikten üzüntü ile izlediler.

21 Şub 2009

AKILI PUROCU


Akıllı purocu

Amerika'da bi adam çok değerli ve ender bulunan purolardan bir kutu almış ve bunları her türlü yangına karşı sigortalattırmış. Adam purolarını keyifli keyifli içmiş, sonra da tam sigortanın son taksidinin ödeme günü geldiğinde, "Purolarım seri yangınlar sonucunda yandı. Zararımı karşılayın" diyerek sigorta şirketine başvurmuş. Şirket taabi ödeme yapmayı reddetmiş. Gerekçe de, puroların "alışılmış" yöntemlerle yanmasıymış. Bunun üzerine adam da mahkemeye başvurmuş.

Hakim davayı adamın lehine sonuçlandırmış; çünkü elindeki sigorta poliçesinde "kabul edilemez yangınlar" diye bi madde yokmuş, purolar her türlü yangına karşı sigortalıymış. Şirket karşı davanın uzun süreceğini ve sonunda da başarılı olunamayacağı ihtimalinin yüksek olduğunu gördüğünden kararı kabul etmiş. Adama "zararı" karşılığında tam 15 bin Amerikan doları ödenmiş.


Olay asıl bundan sonra başlıyor: Sigorta şirketi adam parasını tahsil ettikten sonra polise başvurmuş ve purocuyu 24 kundakçılık olayından suçlu göstererek tutuklattırmış. Sigorta poliçesini ve mahkemedeki ifadesini de delil olarak mahkemeye sununca adamın kaçacak yeri kalmamış. Bizimki ender bulunan puroları bilerek ve isteyerek "kundaklamak" suçundan hepsi başına birer aydan toplam 24 ay hapis cezasına çarptırılmış!

4 Şub 2009

BALON...

Küçük çocuk, baloncuyu büyülenmiş gibi takip ederken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz!" dediği o güzelim balonların adamı nasıl havaya kaldırmadı ğıydı. Baloncu dinlenmek için durakladı ğında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. 
Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve bütün cesaretini toplayarak, "Ba loncu amca!" dedi, "Biliyor musun, be nim hiç balonum olmadı!" Adam çocuğu şöyle bir süzdükten sonra, "Paran var mı?" diye sordu, "Sen onu söyle!" Çocuk, "Bayramda vardı!" diye atıldı, "Önümüz deki bayram yine olacak!" Adam, "Öy leyse bayramda gel!" dedi. "Acelem yok, ben beklerim!" dedi çocuk. Çocuk ses sizce geri döndü. O ana kadar balonlar dan ayırtmadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Birkaç adım attıktan sonra elinde olmadan tek rar onlara baktığında gördüklerine ina namadı. Balonlar her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki bü yük bir akasya ağacının dallarına takıl mıştı. Çocuk olup bitenleri büyük bir merakla takip ederken, baloncu ona doğru dönerek, "Küçük!" diye seslendi. "Balon ları ağaçtan kurtarırsan birini sana veri rim!" Yapılan teklif yavrucağın aklını ba şından almıştı. Koşarak ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine adım adım yaklaşırken duyduğu heye can, bacaklarını kanatan akasya dikenle rinin acısını hissettirmiyordu. Sincap çevikliğiyle balonlara ulaştığında bir müd det onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı. Ancak balon lardan birisi iyice sıkıştığından diğerlerin den ayrılmış ve ağaçta kalmıştı. Çocuk onu kurtarmaya kalkışsa dikenlerden patlayacağını çok iyi biliyordu. İster iste mez balonu yerinde bırakıp aşağıya indi ve adama dönerek, "Birini bana vere cektiniz?" dedi. "Hangisi o?" Adam elini tersiyle burnunu sildikten sonra, "Seninki ağaçta kaldı evlat! istersen çık al!" Çocuk bu sefer ayakta bile duramadı. Kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra dal lar arasında parlayan balona uzun uzun baktı ve "Olsun!" diye mırıldandı. "Olsun! Ağacın üzerinde kalsa da, bir balonum var yo artık!"