22 Şub 2011

İŞTE EŞEĞİN AKLI




Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.

 Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır. En sonunda çiftçi, hayvanın zaten yaşlı olduğunu ve kuyunun da çoktandır kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği kuyudan çıkarmaya değmeyeceğine karar verir. Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek başına gelenin ne olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığı altında, birden sesini keser.
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, silkelenerek toprağı sırtından aşağıya atmaktadır. Bu şekilde de yükselen toprak onun yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı atlayıp, koşarak uzaklaşır!”
. Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü kötülükle...
ışte bu kuyudan çıkmanın sırrı, bu kötülükleri silkeleyip atmak ve bir adım yükselebilmektir.
Sıkıntılarımızın her biri bir kürek topraktır. Onlardan kurtulmanın yolu da bir adım atmaktır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkılabilir...

12 Şub 2011

Meksikalı Balıkçı

Meksikalı Balıkçı  Amerikalı zengin işadamı bir iş seyahati sırasında küçük bir Meksika kıyı kasabasına uğrar. Limanda gezerken ağzına kadar balık dolu küçük bir teknenin içinde oturan bir balıkçı dikkatini çeker. Merakla yanına yaklaşır ve sorar; "Merhaba bu balıkları yakalamak ne kadar zamanını aldı?"Tümünü bir iki saatte yakaladığını söyler. İşadamı bu kez niçin daha uzun süre kalıp daha fazla balık yakalamadığını sorar. Balıkçı ailesinin geçimi için bu kadarının yettiğini söyler.Amerikalı işadamı merakla balıkçıya kalan zamanını nasıl geçirdiğini sorar. Balıkçı anlatır: "Geç vakit yatarım sabah birazcık balık yakalarım. Sonra çocuklarımla oynarım öğlende de karım Maria ile biraz siesta yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp şarap içeriz eğleniriz. Dolu ve meşgul bir yasantım var senyör."Amerikalı gerinerek "Benim Harvard'dan MBA'm var ve sana yardım edebilirim. Balik tutmak için daha çok zaman ayırmalı ve daha büyük bir tekne ile çalışmalısın. Bu tekneden elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kisa sürede bir balıkçı filosuna sahip olursun. Böylelikle  yakaladığın balığı aracılara değil doğrudan doğruya işleme tesislerine satarsın Hatta kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Balıkçılık sektöründe bir numara olursun." Ve Amerikalı devam eder  "Tabii bunları yapman için öncelikle bu küçük balıkçı kasabasını terk edip Mexico City'e  daha sonra Los Angeles'e ve en sonunda holdingini genişletebileceğin New York'a yerleşirsin." Balıkçı düşünceli vaziyette sorar "Peki senyör bu anlattıklarınız ne kadar zaman alır ?" Amerikalı yanıtlar "15-20 yıl kadar.""Peki bundan sonra senyör ?" diye sorar balıkçı. Amerikalı güler "Şimdi anlatacağım en iyi tarafı! Zamanı geldiğinde  şirketini halka açarsın ve şirketinin hisselerini iyi paraya satarsın kisa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın!""Milyonlar" der Meksikalı; "Eee  .sonra senyör ?" Amerikalı   "Ondan sonra emekli olursun. Geç vakitlerde yatabileceğin küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin   istersen zevk için biraz balık tutarsın çocuklarınla oynayacak  karinla siesta yapacak zamanın olur  akşamları da arkadaşlarınla şarap içip gitar çalarsın. Nasıl mükemmel değil mi?"Balıkçı güler; Senyör zaten ben bu dediklerinizi şu anda da yapabiliyorum yine bu huzura kavuşmak için niye 15-20 yıl sıkıntı çekeyim ki der.

8 Şub 2011

KUYUMCU



Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister.

Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: “Oğlum” der, “Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve “Şunu kaça alırsınız?” diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: “Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın” der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gidir: Semerci nesneye şöyle bir bakar, “Bu der “benim semerlere iyi süs olur. Bundan “kaş dediğimiz süslerden bir on lira veririm.”
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. “Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?”  diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. “Buna kaç lira istiyorsun?” Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?” “Ne istiyorsan veririm.” Öğrenci, “Hayır veremem.” diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar:
“Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim.” Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini  istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker. Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır.
Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen öğrenci, büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge sorar: “Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?”
Öğrenci: “Çok şaşkınım efendim, ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık” diye cevap verir.
Bilge hoca çok kısa cevap verir: “Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir.”

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktadır…