26 May 2009

Acele Karar Vermeyin

Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. 

Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış…

Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. ”Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki  at yok. 

Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi.Krala satsaydın  ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var  ne de atın” demişler…İhtiyar: “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.”Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar.Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç.Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.

Aradan 15 gün geçmeden at, bir gece ansızın dönmüş…Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.Dönerken de  vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ithiyardan özür dilemişler.”Babalık” demişler   “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için, şimdi bir at sürün var..”  “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.  “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin.  Bilinen gerçek sadece bu.   Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz.  Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?” Köylüler bu defa açıkça  ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden  “Bu herif sahiden gerzek”  diye geçirmişler…

Bir hafta geçmeden   vahşi atları terbiye etmeyeçalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış.   Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.   Köylüler gene gelmişler ihtiyara. ”Bir kez daha haklı çıktın” demişler.   “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak.  Oysa sana bakacak başkası da yok.  Şimdi eskisinden daha fakir  daha zavallı olacaksın”  demişler.   İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. ”O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar.  Ama acaba ne kadar doğru.  Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez.” 

Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış.  Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış.  Köye gelen görevliler,  ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar.  Köyü matem  sarmış, çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş,  giden gençlerin ya öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.  Köylüler, gene ihtiyara gelmişler…  “Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler.   “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında.  Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler.  Oğlunun bacağının kırılması  talihsizlik değil, şansmış meğer…”   “Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.  “Oysa ne olacağını kimseler bilemez.  Bilinen bir tek gerçek var.  Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde…  Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şnssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”

20 May 2009

ÖZGÜRLÜĞÜ ÇİZMEK



Bazen insanları hafife almak için 

"Çocuk gibisin, çocuk gibi davranıyorsun!" denir ya. 

Bu hikâyeden sonra çocuk gözüyle bakma­nın basit olmadığını anlıyor insan.

 Babası İspanya'nın en ağır siyasî cezalarının verildiği hapishanede mahkûmdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her hafta sonu babasını ziyaret için annesiyle birlikte hapishaneye giderdi. 

Yine ziyarete giderken babası için çizdiği resmi yanında götürdü, ancak hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkûmlara verilmesi yasaktı. 

Bu sebeple kâğıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı. Çok üzülmüştü kü­çük kız. 

Babasına söyledi bunu, o da "Üzülme kızım, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine dikkat edersin olur mu?" dedi. 

Küçük kız di­ğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. 

Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Baba­sı keyifle resme baktı ve sordu: "Hım mm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki benekler ne? Portakal mı?" Küçük kız babasına eğile­rek sessizce cevap verdi:

 "Hşşşşt! O benek­ler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!"